Haber

İbb Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Buğra Gökce: “Askeri Alanların Kalkınmaya Açılması Afet Yönetiminde Riski Artırdı”

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Buğra Gökce, “Şehir planlaması sistematik olarak derin bir krize sürüklendi. İmar mevzuatımız gereği hem afete hem de iklim krizlerine karşı son derece riskli bir kentsel yapıya sahibiz. Açılış Askeri alanların gelişmesi afet yönetimi açısından riskleri artırmış ve şehirlerin planlanmasında büyük zafiyetlere yol açmıştır.” “Onu yarattı” dedi.

TMMOB Şehir Plancıları Odası Genel Merkez tarafından düzenlenen 8 Kasım Dünya Şehirleşme Günü 47. Kolokyumu’nun “Cumhuriyetin Yüzüncü Yılında Planlama” konulu açılış oturumu gerçekleştirildi. Oturumda İBB Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Buğra Gökce, Prof. Dr. Zeynep Enlil, Doç. Dr. Ela Ataç Kavurmacı ve Dr. Gencey Sertar birer konuşma yaptı. Buğra Gökce, Türkiye’nin Cumhuriyet döneminde çok önemli bir planlama deneyimi yaşadığını, son 40 yılda şehir planlamasının sistemli bir şekilde derin bir krize sokulduğunu belirtti.

Temel planlama kurumlarının adım adım yıkıldığını, şehir planlamasının inşaat ve betonlamanın önünü açan imar planları üretmekle sınırlı kaldığını belirten Gökce, sözlerini şöyle sürdürdü:

“DPT’NİN KAPATILMASI TÜRKİYE’DE PLANLAMADA BÜYÜK YARA YARATTI: 1960’lı yıllarda Türkiye’nin en değerli kurumları arasında yer alan DPT’nin yakın zamanda kapatılması, Türkiye’de planlamada büyük bir yara açmıştır. 1960’lı yıllardan 1980’li yıllara kadar Türkiye’deki nazım plan bürolarının hazırladığı araştırma, rapor ve planlara bugün ulaşamıyoruz. Arşivleri dağınık durumda. İstanbul Çevre Düzenleme Planı 2009’dan bu yana 80 kez değiştirildi. Onaylandığı andan itibaren adeta beşiğinde boğuldu. Ne yazık ki Ankara için yapılan planda da bu acımasızlıkla benzer bir durum yaşandı. Mesleki pratiğimizin planlamadan ziyade imar planı yapma kapsamına daraltılmasının yarattığı olumsuz durumun iki önemli sonucu vardır. Birinci; Kıyılarımız ve değerli doğal alanlarımız çok fazla yapılaşmaya feda ediliyor ve niteliksiz yapı stokuyla dolduruluyor. İkinci olumsuz sonuç ise vasıfsız ve riskli yapı stokumuzun afetler sonucu çökmesi sonucu can ve mal kayıplarının artmasıdır.

15 TEMMUZ’DAKİ HAİN DARBE GİRİŞİMİNDEN SONRA ASKERLER BU EYLEM PLANINDAN ÇIKARILDI: 1950’li yıllarda çağının ilerisinde olan ve günümüzde de geçerliliğini koruyan Afet Kanunu hazırlandı. Türkiye Cumhuriyeti, dünyada depreme dayanıklı yapı standartlarını İtalya ile birlikte belirleyen ilk ülkelerden biridir. Türkiye Cumhuriyeti, 1950’li yıllardan bu yana, afet anında askeri kuvvetlerin sorumluluklarından başlayarak, afet sonrasında sivil savunma unsurlarının afete nasıl müdahale edeceği, afet sonrası zarar görenlere yardım da dahil olmak üzere tüm aşamalarda kapsamlı bir kurumsal yapılanmaya ulaşabilmiştir. afet ve afetzedeler için konut inşaatı. Ne yazık ki 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra askerler bu eylem planının dışında tutuldu. Askeri alanların kalkınmaya açılması hem afet yönetimindeki riskleri artırdı hem de şehirlerin planlanmasında büyük zafiyetler yarattı.

2000’DEN SONRA YAPILAN BİNALAR DÜŞÜNÜLDÜĞÜ KADAR GÜVENLİ DEĞİLDİR: 6 Şubat’ta yaşadığımız, 11 ilde 50 binden fazla kişinin öldüğü, 100 bin kişinin yaralandığı, 2 milyona yakın evin hasar görüp yıkıldığı, 3 milyonu aşkın vatandaşımızın yaşadığı felaketin ortaya koyduğu en çarpıcı gerçekler arasında; Vatandaşların barınma sıkıntısı yaşadığı, 2000 yılından sonra yapılan binaların yıkıldığı öğrenildi. Ayrıca kendisinin inançlı olmadığı da sanılıyor. İmar planları ile inşaat emsallerini belirleyen, rant yaratan, kira dağıtımında vatandaşın müteahhitle karşı karşıya gelmesine neden olan imar planı anlayış ve uygulamasını artık geride bırakmak zorunda kaldığımız ortaya çıktı. Ancak kâr hırsı nedeniyle pek çok kurumun ve kanunun içi çeşitli bahanelerle boşaltıldı.

ÜLKEMİZDE 25 YILDIR YETERLİ SOSYAL KONUT ÜRETİLMİYOR: Tüm bu süreçte maalesef şunu da vurgulamamız gerekiyor ki, ülkemizde benzer bir konut sorununun yaşandığı 1960’lı yıllarda vatandaşlarımıza ucuz kamu ve sosyal konut imkanı sağlayacak sistemler o günlerin kuralları çerçevesinde yoğun bir çalışma ile hayata geçirilirken, günümüz şartlarında bunlar da özellikle son 25 yılda devre dışı bırakıldı. Maalesef ülkemizde 25 yıldır yeterli sosyal konut üretilemiyor. Türkiye, 1960’lı yıllardan 1980’li yıllara kadar GSYİH’nın yüzde 6’sını konut finansmanı ve konut üretimine ayırabildi. 2000’li yıllardan sonra depreme hazırlık olarak kentsel dönüşüm, kentsel yayılma ve saçaklanma başladı. Ancak vatandaşlarımızın ihtiyacı olan ucuz, ulaşılabilir ve sosyal konutlar yapılamadı. İmar Barışı bir imar affı olarak hayata geçirildi. Şehirlerimiz deprem risklerine karşı savunmasız olmaya devam etti. Bugün ne yazık ki hem afetlere hem de iklim krizlerine karşı son derece savunmasız kentsel ve yapılı çevrelerimiz var.”

GÖKÇE’DEN 13 MADDE ÇÖZÜM ÖNERİSİ

Kentsel dönüşümün sadece ev yenilemek gibi dar bir alanda gerçekleştirilemeyeceğini belirten Gökce, 13 maddelik önerilerini de Kolokyum’a sundu. Gökce çözüm önerilerini 13 maddede sıraladı:

“- Kentsel kent altyapılarının deprem, su baskını, erozyon ve yangın risklerine karşı güçlendirilmesi ve yenilenmesi,

İklim krizinin kentsel ve tek bina ölçeğindeki etkilerine hazırlık,

Kirletici atık üreten tesislerin deşarj sistemlerinin sıfır atık temelli yeni bir çevre altyapısı ile yenilenmesi,

İmar planlarının hazırlanmasında ve yenilenmesinde çoklu afetlere karşı dayanıklılığı sağlayacak kriterlerin ivedilikle mevzuatta tanımlanması,

Enerji verimliliği ve döngüsellik ekonomiUygulamanın hemen başlatılması,

-Kent içi ulaşımda düşük karbonlu sistemlere geçiş,

-Çevre dostu çok modlu şehir içi ulaşım ve nakliye terminallerinin inşa edilmesi,

-Tüm afet tehlikelerini kapsayacak afet sigortası sisteminin uygulanması,

Dezavantajlı kümelere yönelik sosyal konut, kiralık sosyal konut vb. konut üretim modellerinin uygulanması,

Boşalttığımız riskli konut alanlarında ihtiyaç sahipleri için tek tek rezerv konut alanları inşa etmek ve bu alanları olası deprem ve afetlere karşı geçici barınma yerleri olarak kullanmak,

Tek bina ölçeğinde dönüşüm için uzun vadeli, düşük faizli kredi imkanı sağlanması ve Emlak ve Kredi Bankası’nın geçmişte uyguladığı konut tasarruf hesabı ve kredi uygulamalarının yeniden hayata geçirilmesi,

İstanbul gibi eşsiz bir şehrin tarihi ve kültürel yapılarının, anıtlarının ve kentsel altyapılarının deprem, su baskını, heyelan ve yangın gibi risklere karşı özgün bir programla korunması, onarılması ve işlevsel hale getirilmesi,

“Kültürel, tarihi ve endüstriyel mirasımızı statik olarak korumak için proaktif mevzuatın uygulanması.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu